Çelik sanayinin yeşil dönüşümüne yön vermek amacıyla düzenlenen “Yeşil Çelik Zirvesi – Green Steel Summit 2025”, kamu, sanayi, finans, enerji ve teknoloji dünyasından üst düzey temsilcileri bir araya getirdi. SteelData tarafından organize edilen zirvede; karbonsuz üretim, döngüsel ekonomi, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) ve Emisyon Ticaret Sistemi’ne (ETS’ye) uyum gibi stratejik başlıklar ele alındı ve Tosyalı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Tosyalı, konuşmasında “Sektör olarak kendimizi sürdürülebilirlik, ileri teknoloji ve verimlilikle şekillenen bu yeni döneme göre dönüştürmeliyiz” mesajını verdi.
Çelik endüstrisinin yeşil dönüşüm sürecini ele almak üzere düzenlenen “Yeşil Çelik Zirvesi – Green Steel Summit 2025”, 13 Mayıs Salı günü İstanbul Emaar Address Hotel’de gerçekleştirildi. SteelData organizasyonuyla ve Tosyalı Holding ana sponsorluğunda düzenlenen zirve, çelik sanayinin karbonsuz üretim yolculuğuna ışık tuttu. Yeşil enerji, teknoloji, finans, kamu ve sanayi dünyasından üst düzey isimleri buluşturan etkinlikte, sektördeki sürdürülebilirlik adımları, emisyon azaltımı, döngüsel ekonomi ve regülasyonlar kapsamlı biçimde masaya yatırıldı. Ayrıca zirveye; Tatçelik, Ekinciler Demir Çelik ve Süperref Gümüş Sponsor olarak, RedSun Enerji Sponsoru olarak, Metsims ile Danieli Group ise Bronz Sponsor olarak katkı sundu. Yerli ve yabancı kuruluşların temsilcileri, çelik sanayinin karbonsuzlaşma sürecini ve bu sürecin mevcut üretim modellerine ve gelecek stratejilerine etkilerini çok boyutlu olarak ele aldı.
Zirve; otomotiv, beyaz eşya, makine, inşaat gibi çelik tüketicisi sektörlerin yanı sıra yeşil enerji, teknoloji, finans ve akademi dünyasından temsilcileri ağırladı. Katılımcılar; karbonsuz üretim teknolojileri, Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM), karbon nötr hedefler ve sektörel iş birlikleri gibi başlıkları tartıştı.
Fuat Tosyalı / Tosyalı Holding: Dünya, Küresel Tek Bir Pazardan Ziyade Giderek Daha Parçalı Bir Yapıya Doğru Evriliyor
Yeşil Çelik Zirvesi 2025’in Keynote konuşmasını yapan Tosyalı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Tosyalı, çelik sanayisinin Net Sıfır hedeflerine ulaşmada oynayacağı kritik role dikkat çekerek, “Bu toplantıyı dünyada önemli değişimlerin olduğu bir süreçte yapıyoruz. O yüzden bugünü bizler için bir fırsat olarak görüyorum” dedi.
Tosyalı, konuşmasında makroekonomik dengesizlikler, iklim krizi, ticaret savaşları ve teknolojik dönüşümle birlikte çelik endüstrisinin çok boyutlu bir sınamadan geçtiğini vurguladı. “İklim krizi, makroekonomik dengesizlikler, küreselleşmeye bakışta olan değişimler ve yapay zekâ ile ileri teknolojideki gelişmeler zorlayıcı olmaya devam ediyor” diyen Tosyalı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Dünya, küresel tek bir pazardan ziyade giderek daha parçalı ve bölünmüş pazarların olduğu bir yapıya doğru evriliyor. Çin ve ABD arasındaki gerginlik küresel rekabet koşullarını da dönüştürüyor. Burada bize düşen ise ev ödevimizi iyi yapmak. Ben şikâyet eden tarafta olmak yerine, çözüme odaklanan tarafta olmamızın hepimiz için daha faydalı olduğunu düşünüyorum.” Sektörün mevcut emisyon yapısına da değinen Tosyalı, “Bugün küresel çelik endüstrisi, dünya genelindeki sera gazı emisyonlarının %7’sinden sorumlu. Dünyada çelik üretiminde kullanılan enerji kaynağına bakıldığında %73 ile kömür hala ilk sırada yer alıyor. Hurda ile üretim yapan tesislerin oranı ise sadece % 14. Bu sebeple emisyonların azaltılması için yenilenebilir enerjiye ve temiz teknolojilere daha fazla yatırım yapılması gerekiyor. Ülkemizde özellikle güneş gibi temiz enerji kaynaklarının sanayide kullanımının daha fazla teşvik edilmesi ve hidrojen üretimi ve dağıtımı ile ilgili standartların oluşturulması büyük önem taşıyor.” dedi.
“Yatırımlarımızın üç odağı var: Sürdürülebilirlik, verimlilik ve ölçek”
Tosyalı Holding’in bu alandaki yatırımlarından bahseden Tosyalı, “Bu minvalde, bizim de Tosyalı olarak odaklandığımız temel konulardan biri GES yatırımları ve üretimde hidrojen kullanımı… Dünyanın en büyük çatı üstü GES’ine sahip şirketi olarak güneş enerjisi yatırımlarımızı büyütmeye devam ediyoruz. Yurt içi ve yurt dışı yatırımlarımız ile hammaddeden nihai ürüne kadar uzanan bir çelik ekosistemi inşa ediyoruz. Büyük deprem felaketine rağmen ülkemizin son yıllardaki en büyük sanayi yatırımı olan Tosyalı Demir Çelik İskenderun Tesisi’nde üretime 2023 yılında başladık. 2,5 milyar dolar yatırımla tamamlanan bu tesisimiz, Türkiye’nin 4 milyon ton yassı çelik ithalatını ortadan kaldırırken katma değerli çelik ihracatına da önemli bir katkı sağlamaya başladı. Yatırımlarımızın üç odağı var: sürdürülebilirlik, verimlilik ve ölçek. Madenden nihai ürüne kadar her şeyi Tosyalı ekosistemi içerisinde çözümlüyoruz” dedi. Fuat Tosyalı, konuşmasının sonunda sektöre, “Sektör olarak kendimizi sürdürülebilirlik, ileri teknoloji ve verimlilikle şekillenen bu yeni döneme göre dönüştürmeliyiz” çağrısında bulundu.
Şahap Ataman / SteelData: “Türkiye Olarak, Karbonsuz Çelik Üretimi Açısından Pek Çok Ülkenin Milyarlarca Dolar Yatırımla Ulaşmak İstediği Bir Noktadayız; Bu Avantajı İyi Değerlendirmeliyiz”
Yeşil Çelik Zirvesi’nin açılış konuşmasında, etkinliğin gerçekleşmesine katkıda bulunan tüm sponsorlara ve katılımcılara teşekkür ederek başlayan etkinlik organizatörü SteelData’nın Yöneticisi Şahap Ataman, çelik sanayinin dönüşümüne öncülük etmek, sürdürülebilirlik anlayışını bir adım öteye taşımak ve geleceğimizi şekillendiren kararları tartışmak için bir araya geldiklerini belirterek, “Bu dönüşüm, sadece bir zorunluluk değil, aynı zamanda büyük bir fırsattır. Karbon ayak izimizi azaltırken rekabet gücümüzü artırabilir, yenilikçi teknolojilerle sektörümüze yeni bir dinamizm kazandırabiliriz. Daha temiz bir üretim, daha sürdürülebilir bir büyüme ve daha güçlü bir ekonomi inşa etmek elimizde. Bunun için de bugün burada, cesur adımları tartışmaya, bilgi ve deneyimlerimizi paylaşmaya ve ortak çözümler üretmeye hazırız.” şeklinde konuştu.
Çelik sektöründeki karbonsuzlaşma ile ilgili bazı rakamlara da değinen Ataman, bugünlerde 60-70 € aralığında seyreden AB Piyasasında Karbon Fiyatlarının 2030 yılında 150 €, 2034 yılında 250 € seviyesine yükseleceği öngörüldüğünü ve sözkonusu fiyatların ekonomik olarak da karbonsuzlaşmayı zorunluluk haline getireceğini söyledi.
Dünyanın en büyük 2. Çelik üreticisi olan ArcelorMittal’in Avrupa’daki operasyonlarında 2024 yılı ortalama (kapsam 1 ve 2) CO2 emisyonunun 1.72 ton olduğunu, Türkiye çelik sanayinde ise, 2024 yılında 1 ton çelik üretiminde açığa çıkan ortalama emisyonun 1 ton seviyesinde, başka bir ifade ile ArcelorMittal’in ortalamasından %42 daha düşük bir seviyede olduğunu söyledi. Ataman “Aslında ülke olarak, Avrupa’nın ve dünyanın milyarlarca dolar yatırım sonrasında gerçekleştireceği dönüşümle ulaşmak istediği noktadayız ve bu Türkiye çelik sanayi için büyük bir avantaj. Bunu doğru kullanıp fırsata dönüştürmeliyiz” dedi
“Gelecekte Hurda Tedariğini Garanti Altına Alacak Stratejiler Geliştirilmeli”
Dünyadaki karbonsuz üretime dönüşüm eğilimi nedeniyle EAF’lere yönelim artarken, bu durumun gelecekte hurda piyasası üzerinde de ciddi baskı oluşturabileceğini ve hurda ihracatına uygulanmakta olan mevcut ihracat sınırlamalarını daha da arttırılmasının muhtemel göründüğüne dikkat çeken Ataman, mevcut durum itibariyle 48 ülkenin çelik hurdası ihracatına sınırlama uyguladığını, 2027 yılında AB'de Atık Sevkiyat Yönetmeliği'nde yapılan değişikliklerin yürürlüğe girmesinden sonra, dünya çapında her 3 ülkeden birinin veya 76 ülkenin, başka bir ifade ile dünya çelik üretiminin 3/4’ünden fazlasını gerçekleştiren ülkelerin çelik hurdası ihracatını engelliyor olacağını belirten Ataman, “Bu durumun dünyanın en büyük hurda ithalatçısı olan Türkiye için, gelecekteki hurda tedariği bakımından ciddi sorunlar oluşturabileceğine dikkat çekerek, acil olarak hurda tedariğini güvence altına alacak yada alternatif hammaddelerin kullanımına odaklanacak plan ve stratejiler geliştirilmesi gerektiğine inanıyoruz” dedi.
“Karbon Piyasası Çin Çelik Sanayinin Rekabet Edeceği ve Gelişeceği Yeni Alan; Yeşil Dönüşüm Stratejik Bir Fırsattır”
ABD’nin yeni yönetimi karbosuzlaşma konusunda geri adım atarken, Çin’in karbonsuzlaşma konusuna dört elle sarıldığını, 2025 yılında çelik sanayini emisyon ticaret sistemi içerisine dahil edeceğini ve karbonsuzlaşmayı gündemlerinin birinci sırasına aldıklarını açıkladı. Çin Çelik Birliği Genel Sekreteri’nin bugün yeşil fırsatı değerlendirenlerin yarın piyasaya öncülük edeceklerini, karbon piyasasının Çin çelik endüstrisinin rekabet edeceği ve gelişeceği yeni savaş alanı olduğunu ve bunu stratejik bir fırsat olarak gördüğünü vurguladığını hatırlatan Ataman, “ABD’nin karbonsuzlaşma konusundaki tereddütü, tüm dünya bu konuda ilerlerken, ABD’nin bu alanda dünyanın gerisinde kalmasına ve yarışa geriden başlamasına neden olacak” dedi.
Cansın Çehiz/Arthur D. Little: Türkiye DRI Bazlı Çeliği Avrupa’dan %5-10 Daha Düşük Maliyetle Üretebilir; Ancak Körfez Ülkelerinden %15-25 Daha Yüksek Kalacak
Yeşil Çelik Zirvesi’nde yaptığı konuşmada, küresel emisyonların yaklaşık %8'inden sorumlu olan demir ve çelik endüstrisinin, karbondan arındırma konusunda giderek artan bir baskı altında olduğunu vurgulayan Arthur D. Little Orta Doğu Kıdemli Danışmanı Cansın Çehiz, bu noktada Doğrudan İndirgemiş Demir’in (DRI), önemli bir düşük karbon çözümü olarak ortaya çıktığını, mevcut durum itibariyle MENA bölgesinin, uygun enerji fiyatları sayesinde, çelik üretiminin maliyet açısından rekabetçi olduğu doğal gaz bazlı DRI üretiminde lider konumda bulunduğunu söyledi.
Arthur D. Little analizlerinin, Türkiye'nin DRI bazlı çeliği Batı Avrupa'dan %5-10 daha düşük maliyetle üretebileceğini, ancak Körfez ülkelerinden %15-25 daha yüksek olabileceğini gösterdiğine dikkat çeken Çehiz, karbonsuzlaşma çalışmaları ile birlikte, küresel düzeyde çelik üretiminde kullanılan hammaddelerin ticaret dinamiklerinde de büyük değişimlerin yaşanmasının beklendiğini, 38 milyon tondan fazla yeni HBI kapasitesinin duyurulmasıyla, düşük karbonlu demir girdilerindeki ticaretin büyümesinin öngörüldüğünü aktardı.
Çehiz, “Karbonsuzlaşma süreci ile birlikte girdi tedarik yapılarında beklenen değişimler, yeni fırsatlar da sunacak, ancak aynı zamanda tedarik zinciri yönetimi ve üretim/satış süreçlerinde operasyonel zorluklar da yaratıyor” dedi.
Hydnum Steel Strateji Direktörü Fernando Pessanha: Temiz Çelik Üretimi, Yalnızca Çevresel Değil, Aynı Zamanda Etik Bir Sorumluluktur
Hydnum Steel Strateji Direktörü Fernando Pessanha, çelik sektörünün karbonsuzlaşma sürecine yönelik stratejilerini ve şirketin bu dönüşümdeki konumunu anlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizim sürdürülebilirlik anlayışımız “3x100 ve 3x0” formülüyle özetleniyor: %100 yenilenebilir enerji, %100 döngüsellik ve %100 dijitalleşmenin yanında sıfır emisyon, sıfır temiz su kullanımı ve sıfır endüstriyel atık yaklaşımını benimsiyoruz. Bu konsept sadece bir vizyon değil, iş modelimizin temeli. Bu yaklaşım sadece çevresel değil, aynı zamanda etik bir sorumluluk.”
Danieli Group Başkan Yardımcısı Andrea Diasparro: “Karbonsuzlaşma İçin Esnek Ve Yapay Zekâ Destekli Üretim Şart”
Danieli Group Başkan Yardımcısı Andrea Diasparro, çelik sektöründe yeşil dönüşümün öncelikleri ve elektrikli fırın teknolojilerinin sunduğu yenilikler üzerine değerlendirmelerde bulundu. Diasparro, şöyle konuştu: “Karbonsuzlaşma süreci yalnızca genel hedeflerle değil, Kapsam 1 ve Kapsam 2 emisyonlar gibi ayrıntılı derinliklerle ele alınmalı. Bu kapsamların her biri farklı stratejiler gerektiriyor. Hurda mevcudiyeti ve kaynaklarının küresel düzeyde dikkatli bir şekilde analiz edilmesi önemli. Türkiye, hurda temelli üretim konusunda Avrupa'nın birçok ülkesine kıyasla daha iyi bir konumda. Yassı çelik üretiminde hurdayı işleyerek maliyet avantajı yaratıyorsunuz. Ancak burada hurdanın kalitesi ve nihai ürünle uyumu önem kazanıyor. Ya yüksek kaliteli hurda kullanılmalı ya işleme teknolojileriyle kalite artırılmalı.”
SKDM, ETS, Mevzuat, Uyum Süreci ve Beklentiler
Moderatörlüğünü Kocaer Çelik Genel Müdürü Mehmet Çakmur’un üstlendiği “SKDM, ETS, Mevzuat, Uyum Süreci ve Beklentiler” konulu panelde; Ticaret Bakanlığı Daire Başkanı Gülizar Yavaş, ATP GreenX Genel Müdürü Tuğba Sarı, Metsims CEO’su Dr. Hüdai Kara ve Çevre Bakanlığı Uzmanı Aydın Sargın yer aldı.
Ticaret Bakanlığı Daire Başkanı Gülizar Yavaş, Avrupa Birliği’nin 2019 yılında yayımladığı Yeşil Mutabakat Eylem Planı ile birlikte Türkiye’nin bu sürece nasıl hazırlandığını ve çelik sektörünü bekleyen yeni düzenlemeleri aktardı. “AB, 2019’da kendi yeşil mutabakat eylem planını yayınladığında, ihracatımızın %40’ını oluşturan bu pazarda yaşanacak değişiklikleri dikkate alarak biz de bir yol haritası oluşturma ihtiyacı duyduk. Pazara giriş koşullarında ciddi değişiklikler bekleniyordu. Bu nedenle biz de eylem planı belirleyerek, bu eylemlerin koordinasyonunu sağlıyoruz. Çelik sektörünü etkileyecek tek mevzuat SKDM değil. AB, sürdürülebilir ürünler için eko tasarım kuralları yayınlayacak. Bu çerçevede demir-çelik için çevre etiketi anlamına gelen ‘yeşil etiket’ uygulaması da gündeme gelecek. Şu anda SKDM raporlaması yapıyoruz ancak bunun üzerine endüstriyel emisyonlar direktifi geldi. Şimdi de ürünün kendisiyle ilgili eko tasarım etiketi olacak deniyor. Bu çalışma henüz başladı” dedi.
ATP GreenX Genel Müdürü Tuğba Sarı, Yeşil Çelik Zirvesi’nde yaptığı konuşmada, karbon kredileri, yeşil enerji sertifikaları ve dijital sürdürülebilirlik çözümleriyle çelik sektörüne özel dönüşüm fırsatlarını paylaştı ve ATP GreenX olarak, çelik sektörünün yeşil dönüşümünde stratejik partnerliğe talip olduklarını vurguladı. Çelik gibi emisyon yoğun sektörlerin karbon ayak izini yönetmesinin, yalnızca çevresel sorumluluk değil, aynı zamanda finansal sürdürülebilirlik açısından da hayati önem taşıdığını belirten Sarı, sunduğu blockchain tabanlı emisyon ticaret platformu ve ESG uyumlu veri modülleriyle sektör oyuncularına uygun maliyetle uyum sağlama, ticareti gelire dönüştürme ve SKDM riskine karşı aksiyon alma imkânı sunduklarını ifade etti.
Çelik üreticilerinin, karbon piyasaları sayesinde emisyon pozisyonlarını etkin şekilde yönetebilir hale geldiğini belirten Sarı, “Çelik üreticileri ATP GreenX aracılığıyla, emisyonlarını düşürmekte zorlandıkları durumlarda, karbon kredisi alımıyla belirlenen yasal sınırlara uyum sağlayabilirler, fazladan tahsisat ya da gönüllü projeler yoluyla sağladıkları azaltımları satarak gelir elde edebilirler. Bu sayede, regülasyonlara karşı daha esnek pozisyon alırken, karbon yoğunluğu yüksek dönemlerdeki maliyet riskini hedge etme ve stratejik karbon yönetimiyle rekabet avantajı kazanma imkânı sağlamış olurlar” dedi.
ATP GreenX olarak, karbonu sadece bir yük değil, stratejik varlık olarak gördüklerini, yenilenebilir enerji sertifikası ve karbon kredisi alım-satımına aracılık etmekle kalmadıklarını; aynı zamanda karbon ayak izi hesaplamasından enerji izlemeye, sürdürülebilirlik raporlamasından piyasa içgörülerine kadar uçtan uca dijital bir çözüm sunduklarını belirten Sarı, “Bu sayede Türk çelik sektörü, Avrupa'daki rakiplerinin kullandığı piyasa mekanizmalarına benzer araçlara erişerek emisyonunu yönetebilir, tasarruf edebilir ve hatta gelir elde edebilir hale geliyor” İfadelerini kullandı. ATP GreenX Yeşil Çelik Zirvesi’nde, hem yerel hem uluslararası karbon piyasalarına erişim sağlayan yapısıyla, çelik sektöründeki şirketlerin Sınırda Karbon Düzenlemesi (SKDM) ve ulusal ETS sistemine geçiş sürecinde erken uyum sağlayan kazançlı çıkar vizyonunu çelik sektörü ile paylaştı.
Metsims CEO’su Dr. Hüdai Kara, sınırda karbon düzenlemesi süreci ve çelik sektörünün bu dönüşüme nasıl uyum sağlayabileceğine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Avrupa ortalamaları baz alındığında, Türkiye’nin karbon emisyonları açısından belirli bir avantaja sahip olduğunu belirten Kara, sözlerini şöyle sürdürdü: “Avrupa’daki üretim değerlerine baktığımızda Türkiye’nin bir avantajı olduğu biliniyor. AB, kendi üreticilerine ücretsiz karbon kredileri sunuyor. Türkiye’nin de emisyon azaltımına yönelik teknolojilere odaklanması gerekiyor. Elektrikli ark ocakları, yenilenebilir enerji ve hidrojen kullanımı bu çabanın temel bileşenleri.”
Çevre Bakanlığı Uzmanı Aydın Sargın, Türkiye’nin emisyon ticaret sistemi çalışmalarında geldiği noktayı ve bu sistemin çelik sektörü açısından ne ifade ettiğini aktardı. Türkiye’nin bu alandaki en büyük avantajlarından birinin uzun süredir kullanılan izleme altyapısı olduğunu belirten Sargın, “2015 yılından beri sera gazı izleme sistemini kullanan bir ülkeyiz. Şu anda 775 tesis bu sistem kapsamında izleniyor” dedi. Sargın, emisyon ticaret sisteminin bir karbon borsası niteliğinde olduğunu vurguladı.
Sıfır Karbon Deneyimi, Teknolojiler ve Uygulamalar
Zirvenin öğleden sonraki ikinci oturumunda odak “Sıfır Karbon Deneyimi, Teknolojiler ve Uygulamalar”dı. Stegra Ticari Direktörü Stephan Flapper, SMS Group Yeşil Çelik Direktörü Dr. Tim Ochel ve IPM Proje Koordinatörü Dursun Baş’ın yer aldığı bu oturumda, Avrupa’daki iyi uygulamalar ve Türkiye için transfer edilebilecek teknolojiler tartışıldı.
Stegra Ticari Direktörü Stephan Flapper, şirketin yeşil çelik üretimine yönelik stratejilerini ve bu alandaki hedeflerini anlattı. Sürdürülebilirliğin hem tüketiciler hem yatırımcılar nezdinde giderek daha önemli hale geldiğini vurgulayan Flapper, “Müşterilerimiz karbon ayak izlerini azaltmak istiyor. Aynı şekilde yatırımcılar da sürdürülebilir ürünlere ve bu yönde stratejileri olan şirketlere yatırım yapmayı tercih ediyor. Genç çalışanlar için bu sadece karbon emisyonu değil, çevre üzerindeki tüm etkiler açısından sorumluluk sahibi şirketlerle çalışmak anlamına geliyor. Şirketler bu doğrultuda net taahhütlerde bulunuyor” dedi.
SMS Group Yeşil Çelik Direktörü Dr. Tim Ochel, yeşil dönüşüm sürecinde çelik sektöründe kullanılan teknolojilerin olgunluk seviyesinin yanıltıcı olabileceğine dikkat çekti. Ochel, “Bazı teknolojiler trend haline gelmiş olabilir ancak bu, her zaman olgunlaştıkları anlamına gelmiyor. Demir-çelik endüstrisinde ilerleyen dönemde kullanılabilecek birçok yeni teknoloji olacak” dedi.
İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) Proje Koordinatörü Dursun Baş: “Dönüşüme yalnızca sera gazı emisyonları odağından değil, entegre bir çevre yönetimi perspektifiyle yaklaşmak gerekiyor”
İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) Proje Koordinatörü Dursun Baş, Türkiye’nin çelik sektöründeki karbonsuzlaşma sürecine yönelik olarak hazırladıkları “Türkiye Çelik Sektörünün Karbonsuzlaşması: Politika ve Aktör Analizi” raporunun bulgularını paylaştı. Baş, “Çelik sektörünün dönüşümü yalnızca teknik yatırımlarla değil, çok aktörlü bir sorumluluk anlayışıyla mümkün olabilir. Dönüşüme yalnızca sera gazı emisyonları odağından değil, entegre bir çevre yönetimi perspektifiyle yaklaşmak gerekiyor. Çalışan motivasyonu, tesislerin bulunduğu bölgelerdeki yerel halkla ilişkiler, hurda yönetimi, bilgiye erişim, düşük karbonlu çelik standartlarının belirlenmesi ve güçlü bir ulusal iklim politikasının eksikliği, raporda altı çizilen temel başlıklar arasında” dedi.
Dursun Baş/IPM: “Çelik Üreticileri ve Diğer Ağır Sanayi Kolları İçin Entegre İzin Sistemi Uygulaması Bir An Önce Hayata Geçirilmeli”
Dursun Baş, raporun, Türkiye’nin net sıfır hedeflerine ulaşabilmesi için çelik sektöründe atılması gereken adımları ve mevcut engelleri ortaya koyduğunu, yaklaşık 400 sayfalık çalışmada, sektördeki başlıca aktörler, üretim süreçleri, emisyon kaynakları ve ulusal-uluslararası politika çerçeveleri detaylı şekilde ele alındığını ifade etti. Sektörün sadece ham çelik üreticilerinin gerçekleştireceği teknik yatırımlarla değil, çok aktörlü bir sorumluluk anlayışıyla dönüşmesi, dönüşümün sadece sera gazı emisyonlarına odaklı bir bakış açısı yerine, entegre bir çevre yönetimi bakış açısıyla ele alınması gerektiği hususlarının altını çizen Baş, “Çalışanların motivasyonu, tesislerin bulundukları bölgelerdeki yerel sakinlerle ilişkisi, hurda yönetimi, halkın bilgiye erişimi, düşük karbonlu çelik standartlarının belirlenmesi ve bağlayıcı güçlü bir ulusal iklim politikası eksikliği raporda altı çizilen başlıca konular arasında. Ayrıca, çelik sektörü için karbon bütçesinin tanımlanması, ham çelik üreticileri için sera gazı emisyonu azaltım hedefi zorunluluğu getirilmesi, elektrik üretimindeki sera gazı emisyon yoğunluğunun düşürülmesi ve entegre çevre izin sisteminin kurulması, önerilen politika adımları arasında yer alıyor” şeklinde konuştu.
Projenin önerdiği yol haritasının, karbonsuzlaşma çabalarının yalnızca çevresel değil, aynı zamanda toplumsal fayda yaratma potansiyeli olduğunun da altını çizdiğini belirten Baş, “Çalışan haklarının ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi ile temiz üretim ve düşük karbonlu sistemlere yapılacak yatırımlar; bölgesel kalkınmayı destekleme, sektörün “kirli sanayi” imajını değiştirme ve genç, çevre duyarlılığı yüksek işgücünü sektöre çekme potansiyeline sahip. Bu yaklaşımın, Türkiye’nin çelik sektörünü daha rekabetçi ve sürdürülebilir hale getirmeye katkı sunacaktır” ifadelerini kullandı.
Yenilenebilir Enerji ve Hidrojenin Rolü
Zirvenin “Yenilenebilir Enerji ve Hidrojenin Rolü” başlıklı son panelde ise Ekstrametal Genel Müdür Yardımcısı Dr. Arda Çetin, Ember Enerji Analisti Bahadır Sercan Gümüş, YEO Teknoloji Enerji Direktörü Sami Serin ve Linde Gaz Türkiye İG Direktörü İsmail Erilhan söz aldı.
Dr. Arda Çetin/Ekstrametal: Yeşil Çeliğin Geleceği Bir Enerji ve Altyapı Meselesi; 1.2 $/kg Hidrojen Fiyat Hedefini Yakalamak Mümkün
Çelik sektörü gerçek anlamda bir yeşil dönüşüm içine girdiğinde, üretim teknolojileri portföyünün ağırlıklı olarak yeşil hidrojen DRI ve EAF rotalarından oluşacağını öngördüklerini belirten Ekstrametal Genel Müdür Yardımcısı Dr. Arda Çetin, “Bunlara ek olarak eriyik oksit elektrolizi (MOE) gibi yöntemlerin de başarılı olması durumunda, üretim teknolojileri yelpazesinin tamamen yüksek elektrik ihtiyacı olan prosesleri içereceğini öngörebiliriz. Bu anlamda yeşil çeliğin geleceğinin bir enerji ve altyapı meselesi olacağını söyleyebiliriz”
Çetin “Yeşil hidrojenin başarılı olup olamayacağı, biraz tavuk ve yumurta ilişkisini andırıyor: Yaygınlaşabilmesi için ucuzlaması gerekiyor; ancak ucuzlaması da yaygınlaşmasına bağlı. Yeşil hidrojen maliyetinin Sanayi Bakanlığı’nın yol haritalarında beklenildiği gibi 1,2 USD/kgH2 altına inmesi teorik olarak mümkün görünüyor. Ancak bunun için gerek elektrolizör, gerekse elektrik maliyetinde ciddi düşüşler görüyor olmamız gerekecek.” dedi.
Karbon yakalama, kullanım ve depolama teknolojilerinin (CCUS) pek dikkate alınmayan bir enerji gereksinimi de olduğuna dikkat çeken Çetin, “Genellikle bu teknolojileri emisyon gereklilikleri üzerinden değerlendirip bir çözüm olarak görüyoruz; ama üretilen sıvı çelik üzerinden hesaplandığında, CCUS ile donatılmış bir entegre tesisin bir ton sıvı çelik için enerji ihtiyacı 6-8 MWh düzeyine kadar çıkabiliyor. CCUS’un karbonsuzlaşmaya yönelik bir çözüm olarak değerlendirilmemesi gerektiğine inanıyorum.” şeklinde konuştu.
Bahadır Sercan Gümüş/Ember: “2035’e Kadar Türkiye’de Elektrik Üretiminde Rüzgar ve Güneşin Payı %50’ye Ulaşabilir”
Türkiye elektrik sektöründe son yıllarda güneş enerjisinden elektrik üretiminin dikkat çekici bir şekilde ön plana çıktığını belirten Ember Enerji Analisi Bahadır Sercan Gümüş, “Bu büyümede özellikle, yeni güneş enerji santrali (GES) kurulumlarının yaklaşık %90’ını oluşturan öztüketime yönelik projeler önemli bir rol oynuyor. Son iki yılda neredeyse iki katı kapasiteye erişen GES kurulumlardaki ivme artışı sayesinde, 2024 yılında güneş enerjisinden elektrik üretiminde bir önceki yıla kıyasla %39 oranında rekor bir büyüme yaşanırken, Türkiye'nin 2035 yılına kadar güneş ve rüzgar enerjisi kapasitesini mevcut seviyenin dört katına çıkararak 120 GW'a ulaşma hedefi doğrultusunda bu büyüme eğiliminin önümüzdeki yıllarda da süreceği öngörülüyor. Bu hedefin başarılması ile 2035 yılında Türkiye elektrik üretiminde fosil kaynakların payı 5’te 1’e düşebilir” şeklinde konuştu.
Gümüş “Diğer yandan 2024 yılında güneş ve rüzgar enerjisinin elektrik üretimindeki payı %18’e ulaşarak yaklaşık 4 milyar dolarlık doğalgaz ithalatını engellediği ve enerji ithalat faturasında önemli bir azalma sağladığı hesaplanıyor. Ancak elektrik talebindeki artış halen rüzgar ve güneş enerjisindeki büyümeyi geride bırakıyor; bu açık ise ithal kömür ve doğalgazla kapatılmak zorunda kalıyor. Türkiye’nin temiz enerji dönüşümünü başarıyla gerçekleştirebilmesi ve belirlediği hedeflere ulaşabilmesi için her yıl gerçekleşen talep artışından fazla elektriği yenilenebilir kaynaklardan üretmesi gerekiyor. Bu hedefin başarılması için ise bağlantı kapasitesi, çatı GESler, hibrit santraller ve YEKA ihale süreçlerinde somut ilerlemeler sağlanması büyük önem taşıyor.” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin yüzer, depolamalı, hibrit ve çatı üstü güneş enerjisi projeleriyle kurulum hızındaki ivmeyi artırma potansiyeline sahip olduğunu, özellikle en az 53 GW olarak tahmin edilen yüzer GES potansiyelinin, yalnızca yenilenebilir enerji kapasitesinin artırılmasına değil, aynı zamanda kullanılmayan su yüzeylerinin değerlendirilmesine ve buharlaşma kaynaklı su kaybının önlenmesine de önemli katkılar sağlayabileceğini vurgulayan Gümüş, “Öte yandan, ülkede halihazırda önlisans almış 33 GW’lık depolamalı güneş ve rüzgar proje stoğu bulunuyor. Bu rakam Türkiye’nin 2030 yılı için belirlediği 2,1 GW’lık batarya depolama hedefinin oldukça üzerinde bir kapasiteyi temsil ediyor ve Türkiye’nin yenilenebilir enerji alanındaki büyümesini sürdürebilmesi için güçlü bir konumda olduğunu gösteriyor. Yenilenebilir enerji kurulumlarındaki kararlılığın sürdürülmesi, Türkiye’ye enerji ithalatına bağımlılığını azaltma, enerji güvenliğini güçlendirme ve karbon emisyonlarını düşürme konusunda önemli fırsatlar sunmaktadır.”
İsmail Erilhan / Linde Gaz A.Ş.: “Hidrojen, dekarbonizasyon ve tedarik zinciri güvenliğinin öneminin zirve yaptığı günümüzde fosil yakıtlara alternatif oluşu ve yerinde üretime imkan tanımasıyla en öne çıkan element”
Küresel ekonominin sürdürülebilirliğinde endüstriyel ve enerji üretiminde hidrojenin oynayacağı rol temiz hidrojen teknolojilerine olan talebi arttırdığını belirten Linde Gaz A.Ş. İş Geliştirme Direktörü İsmail Erilhan “Halihazırda, Dünya’daki hidrojen üretiminin büyük çoğunluğu “gri hidrojen” olarak adlandırılan ve karbon yoğun bir üretim şekli olan SMR (steam methane reformer) yöntemi ile doğalgazı kırarak yapılmaktadır. Doğalgaz kaynakları zengin ve coğrafyası elverişli ülkelerde “mavi hidrojen” olarak anılan doğalgazdan hidrojen üretimi sonrasında açığa çıkan CO2’nin yakalanması ve yer altına sıkıştırılması (CCUS) yöntemi izlenerek düşük karbon emisyonuna geçiş sağlanmaktadır” dedi. Türkiye gibi yeşil enerji potansiyelinin öne çıktığı ülkelerde ise, yeşil elektrik ile enerjilendirilen elektrolizörden “yeşil hidrojen” üretiminin sıfır emisyon hedefine ulaşma yolunda neredeyse tek alternatif olarak öne çıktığına dikkat çeken Erilhab, “Hidrojenin türevlerinin (NH3 gibi) depolamaya ve taşınmaya uygun oluşu onun bir enerji taşıyıcısı olarak kullanımına olanak sağlamaktadır.” ifadelerini kullandı.
İsmail Erilhan, Hidrojenin alternatifi olduğu fosil yakıtlara karşı maliyeti ve gelecek trendlerine ilişkin öngörülerini ve Türkiye için önemini “Buna karşılık mevcut koşullarda yeşil hidrojenin maliyeti doğalgaz maliyetlerinin enerji eşdeğeri cinsinden 5-6 katına denk gelirken, gri hidrojene kıyasla 3-5 kat, mavi hidrojene göre ise 1,5-2 kat daha maliyetli. Bununla birlikte hidrojenin geniş çapta benimsenmesi, teşvikler, ölçeklendirmenin artırılması ve daha fazla verimlilik iyileştirmeleri, maliyetleri önümüzdeki on yıllarda düşürmek için kritik olacaktır. Ancak doğal gaz fiyatlarının zaten yüksek olduğu, yenilenebilir elektrik maliyetlerinin düştüğü ve karbon fiyatlandırmasının yukarı doğru baskılandığı Avrupa gibi bölgelerde yeşil geçişin daha erken gerçekleşebileceği öngörülmektedir.” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin, Hidrojen yol haritasını yayımlayan Dünya’daki 70’in üzerinde ülkeden biri olarak bu konudaki vizyon ve hedeflerini ortaya koyduğunu, ayrıca, Türkiye’nin taraf olduğu Paris İklim Anlaşması ve 2026 itibariyle finansal olarak yürürlüğe girecek Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması’nın (SKDM) Türkiye için hidrojen üretimi ve teknolojilerini daha da önemli kıldığını vurgulayan Erilhan, Bu nedenlerle 2025 ve takip eden yıllarda hidrojenin gündemde gittikçe daha fazla yer alacağını ve yatırım göreceğini öngörmekteyiz” şeklinde konuştu.
Çelik sanayinde genel kanaatin, hidrojen fiyatının 2 $ altına düşmediği sürece, diğer enerji kaynakları karşısında rekabetçi olamayacağı yönünde olmasına ve hidrojen fiyat projeksiyonlarına ilişkin bir soru üzerine İsmail Erilhan "Hidrojen elektrolizörlerle üretilecekse, baskın maliyet faktörü elektrik fiyatıdır ve maliyetin %50'den fazlasını elektrik maliyeti oluşturur. Buna göre, hidrojenin maliyeti büyük ölçüde elektrik güç tedarik maliyetine bağlıdır. Yakın vadede Türkiye'de H2 maliyetinin 2$/kg'ın altına düşmesini öngörmek zor. Elektrolitik/yeşil hidrojenin maliyetinin bu aralığa gelmesi için yeşil elektirk fiyatının ~$20/MWH'ın altına düşmesine önemli ölçüde bağlıdır. Bu nedenle, bu seviyeye ulaşmak için kapsamlı yenilenebilir enerji kapasitesi eklemeleri görmemiz gerekiyor” dedi.
Erilhan “Alternatif olarak, büyük ölçekli tedarik için ATR + CCS (Auto thermal reforming + Karbon Yakalama ve Sıkıştırma) kullanılarak doğal gaz bazlı hidrojen üretimi iyi bir seçenektir. Ucuz doğalgazın mevcudiyeti ve CO2 sıkıştırma imkanı nedeniyle bu düşük H2 maliyetlerine ulaşabileceğimiz ABD ve Kanada'da Mavi/LCH hidrojen (Düşük Karbonlu Hidrojen) projeleri yapıyoruz. Linde, Kanada'da halihazırda buna benzer bir projeye sahip ve bu proje 1 GW'lık bir elektrolizöre eşdeğer bir boyutta. Böyle bir kurulum, birçok yerde bugün ve gelecek yıllarda hidrojen için daha düşük maliyetler sağlıyor. Bu nedenle, büyük H2 projelerimiz şu anda iyi bir geçiş çözümü olabilecek LCH'ye (Low Carbon Hydrogen – Düşük Karbonlu Hidrojen) dayanmaktadır. Şu anda Linde ayrıca 5 farklı OEM (PEM, alkali, basınçlı alkali) ile toplam ~400 MW kapasiteli elektrolizör projeleri yürütüyor. Elektrolizör tedarikinin ölçeklendirilmesi de büyük ölçeğe ulaşmak için kritik öneme sahip bir faktördür." diye cevapladı.
YEO Teknoloji Güneş İş Geliştirme Direktörü Sami Serin ise yaptığı konuşmada, dünyanın fosil yakıtlı enerji üretiminden yenilenebilir enerji üretimine evrildiği bu dönemde, güneş enerjisi santrali yatırımlarının karbonsuzlaşma alanındaki küresel hedeflere ulaşmada öncü rol oynadığını ve YEO olarak bu süreci tüm boyutlarıyla entegre bir şekilde yönettiklerini belirtti.